⏳ 6 Mart 2024 | 22:34:56
|
Zekat Kimlere Farzdır ? Kimler Zekat Vermelidir Kısaca ?
Bakara Suresi 43’ci ayette yüce ALLAH insanlara tam anlamıyla ( Zekat Kimlere Farzdır ) zekat vermelerini emretmektedir.Bu ayette önce namazı kılın demiştir. Bizde bu konuda Kimler Zekat Vermelidir konusu hakkında önemli bilgiler sayfamızda sizler için derledik.
Zekâtı Kimler Verir ,
Müslüman bir insana zekat farz olması aşağıdaki şartları taşımalıdır.
Aşağıdaki şartları taşıyan kimseler zekât vermekle mükellef olur:
(1): Müslüman olmak,
(2): Akıllı olmak,
(3): Erginlik çağına gelmiş olmak,
(4) :Hür olmak,
(5): Dinen zengin (yani aslî ihtiyaçlarından ve borçlarından başka “nisab” miktarı mala veya paraya sahip) olmak,
(6): Zekâtı, verilmesi gereken mal veya para:
a) Nisab miktarına (yani 80.18 gr. Altın değerine) ulaşmış olmak,
Konu2: Zekâtı Kimler Vermekle Yükümlüdür Mükelleftir Kısaca Deteylı Anlatım sayfamızda
Zekat Nedir (Bakınız) Zekât, malî bir yükümlülük müdür? Yoksa sadece bir ibâdet midir?
Bu konuda iki değişik bakış açısı bulunmaktadır. Bunlardan birisi zekâtın ibâdet oluşu yönünü öne çıkarmakta ve bunu bizzat mükellefin ibâdet niyetiyle yapmış olmasını gerekli görmektedir. Buna göre zekâtın farz olabilmesi için kişinin ibâdeti yapmaya ehil olması gerekir. Bu da yükümlünün müslüman, akıllı ve ergen olmasını gerekli kılar. Buna göre müslüman olmayanların, henüz çocuk yaşta olanların ve akıl hastalarının zekât ile yükümlü olmaları düşünülemez. Nitekim Hanefî mezhebi İmamları, bu bakış açısını öne çıkararak çocukların ve akıl hastalarının malına zekât düşmeyeceğini ifade etmişlerdir.[1]
Diğer bakış açısına göre ise, zekât malî bir yükümlülüktür. Bu yükümlülük mükellefin boynunda (zimmetinde) değil, bizzat malın üzerindedir. Nitekim “Onların mallarında muhtaç ve mahrum (yoksun) olana ait belli bir hak vardır”[2] şeklindeki âyetlerde zekât “belli bir hak” nitelemesiyle mal üzerinde belirmiş bir vazife olarak sunulmuştur. Bu anlamda zekât, bir tür malî yükümlülüktür, eş nafakası, öşür ve haraç nasıl ki doğrudan mala yönelik bir yü-kümlülükse, zekât da öyledir. Çocuk ya da akıl hastası adına veli ya da vasisi onun malından çıkarır. Ancak bu malî yükümlülüğün (verginin) bir ibâdet neşvesi içerisinde yerine getirilmesi istenildiğinden, bu aynı zamanda İslâm’ın bir şartı, namazın eşi, imanın bir uzantısı olarak nitelenmiş, kendisine aşırı denecek derecede bir önem verilmiştir. İslâmlıkla olan bu yakın ilgi sebebiyle gayrimüslimlerin mallarından zekât alınması söz konusu edilmemiş, buna karşılık onlardan cizye, haraç gibi daha başka isimler altında vergiler toplanmıştır.
Zekâtın meşru kıiınışındaki aslî maksatların dikkate alınması halinde, bunun kişilerin sınanması ve böylece gönüllü kulluğa ulaştırılmalarının sağlanması amacından daha çok yoksulların, ihtiyaç içinde bulunanların yardımına koşulması, iktisadî anlamda düşkünlerin ellerinden tutulması amacının daha önce geleceği açıktır.
Bu itibarla, zekâtın bir ibâdet havası içerisinde yapılması gereken malî bir yükümlülük olduğu ve dolayısıyla mal üzerinde gerçekleşecek bir görev olduğu görüşünü tercih etmek yerinde olacaktır.
Hattâ gene bu ilkeden hareketle, şirket gibi malî kuruluşların yönetimi altında olan mallar üzerinde de benzer şekilde zekât yükümlülüğü doğacak ve şirket yöneticilerinin, gerçek mal sahipleri adına şirketin zekâtını ödemeleri gerekecektir.
Zekâtın İslâm İktisadının toplumsal dayanışma ve sosyal güvenlik kurumu gibi değerlendirilmesi ve bu anlayışa göre kurumlaştırılmasının sağlanması durumunda, kanaatime göre bunun İslâm ülkelerindeki gayrimüslimleri de kapsayacak şekilde düzenlenmesi ve esasen bir malî yükümlülük olan zekâtın -bir başka ad ile de olsa- onlardan da alınması, bunun doğa! sonucu olarak harcama mahallerine onların da dahil edilmesi mümkün gözükmektedir.[3]
Kaynaklar :
(1) Merğînânî, Hidâye, I, 96.
(2) el-Meâric 70/22-25: ayrıca bk. ez-Zâriyât 51/19
(3) Bu konuda Hz. Ömer tarafından başlatılan Benî Tağlib Hristİyan-Araplan ile ilgili uygulama örnek alınabilir (bk. Kardâvî, Ftkhu’z-zekât, I, 95 vd., 100)